Tarihi konakları, faytonları, plajları, ünlü dondurmacıları ve daha nicesiyle adaların en büyüğü ve bence en gezilesi olanı; adı üstünde Büyükada.
Her mevsim ayrı keyifli, ayrı huzurlu. Özellikle bahar aylarında başka güzel oluyor. Tabiki haftaiçi günler için bunu söylemek daha mümkün, İstanbul’un birçok güzelliği gibi Adalar’da yoğun ilgi görüyor.
Büyükada dendiğinde aklıma ilk gelenler, her gidişimde uzunca süre aklımdan çıkmayan güzellikteki ahşap köşkler ve mimozalar. Geniş bahçeleri, çiçekli balkonları ile adayı ziyaret eden herkesin hayallerini süslüyor.
Sizde sıra sıra dizilmiş köşkleriyle Çankaya Caddesi’nden başlayarak, Ada’nın tarihi ve mimari havasını solumaya başlayabilirsiniz. Aynı cadde üzerinde bulunan Fabiato Köşkü’nün ev sahipliği yaptığı Adalar Kültür Merkezi’nin programını takibe alırsanız, köşkün bahçesindeki etkinlikler ile ‘Adalı’ olmanın tadına varabilirsiniz. Hagios Sotiros Christou Manastırı’na giden ormanlık yolda bulunan, Büyükada’nın ve Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı Rum Yetimhanesi’ni de es geçmeyin.
Ada ile ilgili birçok sorunun cevabı ise Adalar Müzesi Aya Nikola Hangarı’nda. Müzede göreceğiniz resimlerin, mektupların, envai çeşit objenin hikayesine gülümseyebilir, şaşırabilir, bazen de üzülebilirsiniz. Müze ziyaretini yapılacaklar listenizin en başına yazın çünkü müzeden çıktığınızda adalara bakışınız bambaşka olacak.
Atları seviyor muyuz? Tabii ki! O zaman Saatli Meydan civarındaki faytoncuları es geçip Büyükada’yı yürüyerek daha yakından keşfedebilirsiniz ya da yol üzerindeki bisikletçilerden bir bisiklet kiralayıp Ada’yı turlayabilirsiniz.
Büyükada’da gezilecek yerler dendiğinde akla gelen yerlerin başında Aya Yorgi Kilisesi ve Manastırı geliyor. Tepede yer alan kilise yolu sizi yorsa da karşılaşacağınız güzellik yorulmanıza değiyor. Özellikle 23 Nisan – 24 Eylül tarihleri arasında kiliseye dua etmeye çıkılıyor. Kilise oldukça iyi korunmuş ve harika bir Marmara Denizi manzarasına sahip. Gezdikten sonra yanındaki kocaman bahçeli ve müthiş manzaralı çay bahçesinde oturup soluklanmayı unutmayın. Buradan dünyanın en büyük ahşap yapısı olduğu idda edilen tarihi Rum Yetimhanesini göreceksiniz ki, hayatımda gördüğüm en etkileyici yapılardan biri olduğunu söyleyebilirim.
Ada’da konaklamak ve yeni güne burada uyanmak isterseniz, hemen hemen her odasının bembeyaz, huzur dolu dizayn edildiği Sergüzeşt Otel‘i öneririm. Sabah uyanıp perdeyi açıp manzaraya karşı derin bir nefes aldığınızda değmesin kimse keyfinize. Dilerseniz bahçedeki hamakta uzanın, dilerseniz otelin kafesi Sermest‘te kahvenizi yudumlarken kitabınızı okuyun.
Zaman algısının kaybolduğu tatillere yakışan kahvaltı sofraları için Bahçede Sinek doğru bir adres, mekan küçük olduğu için rezervasyon yaptırmakta fayda var. Ada’ya gitmişken mevsimine göre kurulacak bir balık sofrası da kaçınılmaz. Sahildeki, Lido, Ada Balık ve Ali Baba deneyip memnun kaldıklarım arasında. Ada’dan ayrılmadan önce ağzınızı tatlandırmak için Tarihi Prinkipo Dondurmacısı’nda küçük bir mola vermeyi de unutmayın!
Yaza merhaba demeye, güzel havaların tadını çıkarmaya, yollarınızı düşürmeniz dileğiyle 😉